Televizyoncu Reha Muhtar ana haber bülteni sunduğu zamanlarda kapanışı “Her nerde yaşanıyor ve yaşatılıyorsanız” diye yapardı. O zamanlar bu kavramı anlamakta güçlük çektiğim bir gerçek. Bir yerde yaşamak tamamda “yaşatılıyorsanız” ne demekti? Yıllar sonra Reha Muhtar’ın ne demek istediğini anladım.
Başlığın Reha Muhtar’la ne alakası var diyebilirsiniz. Öncelikle sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim ki tavrımın netliği anlaşılsın. İnsanların dünyanın herhangi bir yerinde istedikleri ülkede-bölgede-şehirde yaşamaya hakları olduğunu düşünüyorum. Sınırların saçmalığını hep dile getiririm. Yeter ki istekler zorunluluktan değil tercihen olsun. Türkiye’deki sığınmacılar konusuna da bu çerçevede iki farklı şekilde ele almak gerekir.
Öncelikle ülkemize gelen Suriyeli, Afgan veya diğer yabancılar burada “yaşıyor” mu yoksa “yaşatılıyor” mu? “Yaşıyorlar” diyemeyeceğim çünkü böyle olmadığını gösteren onlarca emare var. Bir ülkede veya toplumda yaşamak istiyorsanız oranın kültürünü, mimarisini, sosyolojisini kısacası yaşam biçimini benimsiyor olmanız gerekir. Yani “bilerek” ve “isteyerek” o topluma dahil olursunuz.
Gelelim ülkemizdeki sığınmacılara.
Sizce Türkiye’deki “yabancıların” kaçı Türk toplumunun kültürünü, sosyolojisini, yaşam biçimini, giyimini, yemeğini, müziğini geliştirerek bir adım ileri taşıyor? Bırakın geliştirmeyi tüm bunları büyük bir çoğunluğunun aşağı çektiğini gözlemliyoruz. Ülkemizdeki sığınmacıların durumu ortada. Türk toplumuyla uyum sağlamakta sorun yaşıyorlar. Kültürel farklılık nedeniyle zaman içinde kendi gettolarını kurmaya başladılar. (Adana’nın Meydan mahallesi buna örnek) Elbette kastım “biz gibi” olsunlar değil. Ama hayata bakışta, yaşam biçiminde, demokrasi ve cumhuriyet değerlerinde buluşabilmeliyiz.
Hep duyuyoruz “15-20 yıl sonra Suriyeliler kendi partilerini kuracaklar, kendi başkanlarını, vekillerini seçecekler hatta kendilerine toprak bile isteyecekler” şeklindeki sözleri. Demokrasiyi sırf rey seviyesine indirgerseniz elbette bunların hepsi olasılık dahilinde. Örneği yok mu? O kadar çok var ki. Yani sığınmacılar demografik yapıyı tehlikeye düşürüyorlar. Bilerek ve isteyerek ülkemize gelmedikleri için zaman içinde kendi kültürlerini, siyasi kazançlarını dayatacaklar.
İşte kırılma noktası da burada ortaya çıkıyor. Reha Muhtar’ın söylemiyle devam edelim. Sığınmacılar ülkemizde “yaşamıyor” resmen “yaşatılıyor”. Yani kendi istekleri dışında, başkalarının isteğiyle, kısmen de zorla ülkemize getirildiler. “Getirildiler” diyorum çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde bizde olduğu kadar fazla sığınmacı yok. Olamaz da zaten.
Suriye’deki iç karışıklık nasıl çıkarıldı?
Emperyalist güçlerin deney tahtasına dönen ülkede insanlara tercih hakkı sunulmadı. Özellikle siyasal İslamcılardan oluşan gruplar ülke yönetimine karşı eğitilip donatıldı ve iç savaş başladı. Batılı güçlerin birçoğu sınırımızın karşı tarafına yerleşti. Art arda askeri üsler kuruluyor. Tüm bunlara bakınca çıkarılan karışıklığın, göçlerin, milyonlarca sığınmacının Türkiye’ye gelmesini “tesadüf” olarak mı görmek gerekiyor? Elbette ki değil. Suriye’de iç savaşa vesile olanlar, milyonlarcasının ülkemize gelmesine göz yumanlar, kim bunlar? Tarih ve toplum bu sorunun yanıtını kısa süre içinde verecektir.
Görüşmek üzere her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsanız.
Serhat DOĞAN
Gazeteci